Sami Efendi ve Sohbete İtina
Sâdık Dânâ
2006 - Subat, Sayı: 240, Sayfa: 031
Muhterem Üstazımızın Şahsiyetinden Çizgiler...
Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin huzûrlarına giren kimse bir çok faideli bilgiler elde etdikden sonra ayrılırdı.
Büyük Şair Kemal Edib Bey’in, muhterem Üstaz için;
“Dîdârı Muhammed ruh-ı pâkinde ayandır”
demesi muhterem Üstaz hazretlerinin her hal-ü harekâtının Peygamber-i Zişan efendimiz hazretlerine uygun olduğuna işarettir.
Muhterem Üstaz hazretleri ziyaretlerine gelmek arzusunda olanları, husûsi olarak yanlarına kabul etmeyib (zarûrî görüşmeler müstesna) sohbette bulunmalarını daha lüzumlu görürlerdi. Çünkü sohbetde bulunanlar, kalben tereddüt etdikleri soruların cevabını aldıkları gibi, ayrıca bir çok bilgiler elde etmiş olarak büyük bir şevk ve neş’e içinde yanlarından ayrılırlardı.
Muhterem Üstaz Hazretlerinin Nezâketleri
Herkese karşı bilâ istisna nezaketle, beşüş bir çehre ve leyyin, tatlı bir lisan ile konuşurlar, katiyyen muhatablarını yalnız isimleri ile çağırmazlar, ismin ve soyadının sonuna bey, efendi yahud da güzel bir lakâb takarlardı.
Maalesef zamanımızda nezaket zümrüdü anka haline geldi. Herkes birbirine karşı hoyratca konuşuyor ve muamele ediyor, bunun ismine de samimiyet diyorlar. Kabalıkla samîmiyetin ne alâkası var? Halbuki samimiyetten nezaket doğar.
Fıtraten hoş, nazik olanlar müstesna, ancak bazı altmış, yetmişini aşmış İstanbul efendi ve hanımlarında bu nezaket kaidesine uyanlara rastlayabiliyoruz. Halbuki hatırşinaslık, nezaketli olmak İslâmiyetin ana rükûnlerinden biridir.
Muhterem Üstaz hazretleri ekseriyetle kendileri dua tertib etmezler, dua olarak; “Fatiha-i şerîfe”, “Âyetel-kürsî”, “Âmener-resûlü”, Sûre-i Haşr’ın son beş ayeti ve “İhlâs-ı şerif” gibi sûreleri ve Kur’an-ı Kerim’deki dua ayetleri ve sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin yapmış olduğu dualara devam ederler, dualarına ilâveten de müslümanların felâhı, salâhı için ve bazı kibar-ı ehlullahın seçme dualarına da yer verirlerdi.
Muhterem Üstaz hazretleri hiç bir kimsenin kisvesi ve kıyafeti ile meşgul olmazlardı. Sakal bırak yahud sakalını kes, saçını uzat yahud kısalt, kravat tak yahud çıkart gibi.
Büyük Allah dostu bilirlerdi ki kemale eren kimsenin zamanı gelince, her hali İslâm nizamına, adâbına, kisvesine girer.
İbrahim Dussûki (k.s.) buyurur.
– İş, dışda değil içde, elbisede değil kalbde, bütün mesele, kalbe önem vermek, onu korumak.
Muhterem Üstaz hazretleri hiç bir ferde ders verme teklifinde bulunmazlardı. Bu ulvî yoldan ma’nen istifade edecek kimse, Allah Teâlâ ve tekaddes hazretlerin lutf-ü keremi ile kendiliğinden mütezellilâne, mütevazıyane olarak müracaat eder ise uzattığı boş kaşık, rahmet suyu ile doldurulur.
***
Bir Bursa yolculuğunda bir ahbab kendilerine Çanakkale Harbi sırasında neşredilen harb mecmuasını, haftalık dergisini hediye etmişdi. Bu dergide Çanakkale Harbi’nde canlarını vatan uğruna feda eden binlerce şühedanın resim ve altında rütbe ve sicilleri yazılı idi.
Muhterem Üstaz büyük hüzün ve teessür içinde günlerce bu şehidlerin resimlerine nazar etmişlerdi.