Akabe Forum Radyo
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


İslami makaleler
 
AnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yapRadyo DinleMp3 Dinle Kur'an Dinledini bilgi yarismasi

 

 Muhterem Sâdık Dânâ Efendi Hazretleri ile Sohbet... (4) Allah İçin Kazanmak Allah İçin Harcamak

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
A




Mesaj Sayısı : 155
Points : 335
Kayıt tarihi : 21/01/10

Muhterem Sâdık Dânâ Efendi Hazretleri ile Sohbet... (4) Allah İçin Kazanmak Allah İçin Harcamak Empty
MesajKonu: Muhterem Sâdık Dânâ Efendi Hazretleri ile Sohbet... (4) Allah İçin Kazanmak Allah İçin Harcamak   Muhterem Sâdık Dânâ Efendi Hazretleri ile Sohbet... (4) Allah İçin Kazanmak Allah İçin Harcamak EmptyPerş. 21 Ocak 2010 - 23:37

Muhterem Sâdık Dânâ Efendi Hazretleri ile Sohbet... (4) Allah İçin Kazanmak Allah İçin Harcamak
Sâdık Dânâ
1997 - Nisan, Sayı: 134, Sayfa: 028

- Efendim en çok adab üzerinde durdunuz. Onu biraz daha açmak mümkün mu? İş gelip orada odaklanıyor. En çok onun eksikliğini hissediyoruz.
- Evet. Malumuâlîniz adab çok mühimdir. Derste, sohbette ve günlük hayatımızda adaba riayet edilirse çok verimli olur elhamdülillah. Herşeyde adaba dikkat etmemiz gerekiyor.

Bu yolun adabıyla ilgili iki kitabımız var. Birisi Adab Risalesi diğeri de Reşahat. Adab daha ziyade yolumuzun zahiri adabını işliyor. Reşahat'ta ise daha ziyade batın ilmine temas ediliyor, batıni adaba. Hakikaten çok faydalı eserler. Muhakkak ve sık sık ihvana okumalı ve okutmalıdır.

- Efendim amelde müslümanlık sıkıntısı var memlekette. Fikirde müslümanlık var fakat amele gelince orada zafiyet söz konusu.

- Evet kuru bilgi kafi gelmiyor. İlle herşeyin bir tatbikatı var. İmanlar inkişaf ederse salih ameli de Cenab-ı Hak tahakkuk ettirir inşaallah.

- Efendim dilerseniz, biraz da İslam dünyası üzerinde duralım. Eğer sizi yormuyorsak... Çeçenistan'a, Bosna'ya büyük himmetleriniz oldu. Mazlum Müslümanlara genelde müslümanların hassasiyet göstermeleri konusunda neler buyurursunuz?

- İslam dünyasının hepsinde kalkınma var. Hepsi de zulme uğradılar ve uğruyorlar. Ona rağmen elhamdülillah gelişmeler ümid verici.

Bosna'ya, Çeçenistan'a gelince, mü'minler kardeştir. Kardeş olunca nerede bir açık zuhur ederse orayı telafi etmeye gayret edilecek. Bugün Bosna Hersek oturmuş vaziyette. Ama yarın ne olacak belli değil. Yapılacak şey nedir? İzzetbegoviç'in iktidara gelmesiydi, o geldi elhamdülillah. Fakat gelenler de az bir farkla geldiler. Yani ufak bir şeyle kazanmış oluyor Cenab-ı Hakk'ın lutfu ihsanı.

- Efendim bir de Afganistan örneği var. Afganistan'da büyük bir cihad yaşandı. Bütün müslümanların ilgisi, katılımıyla. Fakat sonra da müslümanlar arasında kavgalar çıktı. Bazan kendi memleketimize baktığımızda bu müslümanca kardeşliğin hududunu çok aşan münasebet tarzları oluyor. Afganistan'a nasıl bakmalı? Niye o noktaya geldi müslümanlar? Kardeşlik ilişkisini yeterince geliştirememenin sebepleri neler? Bunu nasıl aşarız biz? Şöyle bir sonuç çıkıyor, sanki bir yerde müslümanlar muvaffak olsalar bile sonunda Afganistan gibi birbirlerine düşerler. Yani ümitsizlik belirtileri de ortaya çıkıyor.

- Maalesef Şarkta bilgisizlik fazla. Herkes heyecanlı. Herkes söylenen herşeye kanıyor. Bakın, Avrupa'da hudutlar taksim olmuş, elli senedir neyse şimdi de öyle. Amerika'da eyaletler de öyle. Ne kan dökülüyor ne başka bir karışıklık, herkes hakkına razı. Ama İslam aleminde fitne çıkarıyorlar. Her yerde bu. Cenab-ı Hak inşaallah rayına oturtacak. Böyle bölünmeler iyi olmuyor.

Cenab-ı Hak müslümanlara güç kuvvet verir inşaallah. Her şey güçle kuvvetle. Bütün İslam alemi de Türkiye'den bekliyor hep. Hep Türkiye'den, hep Türkiye'den. Türkiye'nin iç hali ise belli, idarecileri de belli. Ona rağmen Cenab-ı Hak böyle bir görüş veriyor.

Cenab-ı Hak fırsat verse, bir on sene daha geçebilse, yeni idareciler gelir inşaallah. Müslümanlar biraz daha güçlenir. O zaman Cenab-ı Hak daha başka yollar gösterir inşaallah. Bütün Arap alemi de diğer memleketler de Türklerden bekliyor fütuhatı.

Efendim burada bir soru daha tespit etmişiz. Müslümanların gelişme seyrini, bilhassa 1950'lerden itibaren takip ettiniz, içinde bulundunuz. Şu anda hep 2000' ler üzerine birşeyler söyleniyor. 2000'lere doğru Müslümanların en önemli meselelerinin neler olduğunu düşünüyorsunuz? Şu anda neler yapmalılar müslümanlar daha ileriye gidebilmek için? Lutfederseniz.

- Bunlar kolay cevaplanacak sorular değil? Cenab-ı Hak inşaallah güzel günler gösterecek. Herkes faaliyetlerini yapacak. Cenab-ı Hak bir halife nasib edecek inşaallah müslümanların başına. Dağınık olunca tabii hiç bir şey olamıyor. Lokman Hekim kırk tane çöp bağlamış, kırın" demiş, evlatlarından kimse kıramamış. Çözmüş hepsini, çat çat kırmışlar. Hepiniz birleşin ki böyle kuvvetli olasınız." demiş. Bu ancak hilafetle olur. Hilafete tam sahip olunursa, bir kaç kötü de erir gider.

- Efendim bir de şöyle bir sorumuz var. Gençliğinizden bu yana iş hayatının içinde oldunuz. Böyle, hem manevi hayatı zengin, hem de iş hayatını bilen mürşidlerimiz hemen hemen sayılıdır. Şu anda müslümanların da epeyce zenginleri oldu. İş hayatı ile manevi hayatı bir arada götürmek, o sahadaki kulluk görevlerimizi yerine getirmek bir disiplini gerektiriyor. Bu noktalarda tavsiyeleriniz neler olur, müslümanlara, zenginlere, iş adamlarına. Hem ticari ahlak, hem infak noktası nazarından.

- Tabi şimdi bir lokma bir hırka devri geçti. İnsan kendi nefsinde yaşasa bile aile hayatı var, cemiyet hayatı var, bunu tatbik edemez. Herkes çalışacak. Dünyaya çalışmak, zahiren dünya gibi olsa da maneviyata mani değildir. Yani para kasada olursa mani değil, gönüle girerse o zaman mani olmuş oluyor. Mutlak surette hizmet etmek ve faydalı olabilmek kaydıyla, hem dünyaya çalışacağız, hem de manevi dersimizi inkişaf ettireceğiz. Onunla onun hiçbir tenakuzu yok. Bazı insan ne onu yapabilir ne de onu. Muhakkak iş yapmak zarureti var.

Yirmibeş otuz sene önce Anadolu'dan bir hayli gelenler oldu buraya. Üstadımızın yanında yaşayacağız diye geldiler, Erenköy'e yerleştiler. İş yok, güç yok. Bu sefer de dedikodu başladı, hepsi manevi hayatta geri kaldılar. Hulasa muhakkak çalışılacak, kendisinden faydalanılacak. Kalp alemine çalışmak zahiri çalışmaya hiç mani değildir. Kalp alemi ayrı bir alem. Bazısı vardır, maneviyata çalışacağım diye işi gücü bırakır ama bu defa da başkasının malındadır gözü. Bu daha zararlıdır. Öteki çalışır, gayret eder, Cenab-ı Hakkın verdiğinden istifade eder, cemiyet de ondan istifade eder. Yani çalışmak katiyen maneviyata mani değildir. Hatta ihtiyaçtır. Avarelik, başı bos olmak hiç iyi değil. Bilhassa tekâmül etmeyen insanlar için. Fitne hemen hazır. Erenköy'de bunu birçok örneği ile gördük. Üstadımızın huzuruna gelen zümre aslında istifade etmek için geldiler. Ama işleri, güçleri yoktu. Başı boş kaldılar. İbadet de edemediler.

Elhasıl, herkes işini yapacak. Hatta bazen işimi terkettim" diyenler var. Niye terk ediyorsunuz? Oğlunuza da bırakmayın. Oğlunuza işi yükleyin, ama ara sıra kendiniz kontrol edin. Ne geldi ne gitti, sorun. Bu noksanlık değildir. Çokları var, ben işi çoluğuma çocuğuma bırakayım." diyor. Kaç yaşındasın, kırk yaşındayım. Kırk yaşındaki insan işini çocuğuna niye bırakıyor? Gitsin kontrol etsin tabii. Çocuğu iyi muamele yapabiliyor mu yapamıyor mu, helaline haramına dikkat ediyor mu? Onlara nezaret etsin. Çünkü onda da mesuliyet var. Bu gün ille herkes kazanmaya gayret edecek. Kimse kimseye yük olmayacak, elinden geldiği kadar. Mukadderse olur, o başka. Bütün gaye müslümanların üç beş kuruş sahibi olmaları.

'İnsan başlangıçta parayı çok sever. Zaman gelir para sevgisi dahil her şey silinir. Yine zaman gelir para sevgisi, dünyalık sevgisi tekrar başlar. Ama mana değişir bu sefer; Allah için kazanmak ve Allah yoluna vermek düşüncesi hakim olur. İşte burada mal ile ilişki ibadet haline geliyor. Kendi nefsin için olmayınca her faaliyet faydalıdır. Cenab-ı Hak, salik manevi hayatında vasat halindeyken muhabbeti alıyor. Ama tekamül ettikçe aksine para muhabbeti manası değişerek tekrar geliyor. İlkteki mana gibi değil.

Bir fırıncı, Mahmud Sami Ramazanoğlu Hazretleri Camisini ben yaptırayım" demiş. Ne güzel, hayır sahibi fırından kazanıyor, 60-70 milyar gidecek koca bir camiyi yaptırmak istiyor. Zenginler oldukça bu işler daha kolaylaşıyor. Kamil Yurtoğlu vardı Ankara'da. O da duyduğumuza göre semtinde güzel bir camiye başlamış. Külliyetli bir para işi. Müslüman zenginler, salih insanlar çoğalsın ki bu işler de yürüsün inşaallah. Mesela Zadeler var, vakfa yağ gönderiyorlarmış. Ne kadar güzel hem kazanıyor, hem de faydalı oluyor. Evvelce servet hep gayri müslimlerin elindeydi Türkiye'de. Cenab-ı Hakka hamdolsun; onlar kendiliklerinden çekildiler gittiler. Şimdi de çok büyük kısmı masonların elinde ama zaman gelir Cenab-ı Hak başka türlü tahakkuk ettirir inşaallah.

İnsan zaman gelecek inzivaya çekilecek, hakkıyla ibadet edecek, zaman gelecek iş görecek.

- Efendim, bir de islami hizmet müesseseleriyle ilgili değerlendirmelerinizi istirham ediyoruz. Mesela vakıf çalışmaları... Bu hizmet müesseseleriyle ilgilenirken insanlar nelere dikkat etmeli?

- Hakikaten eğitim hizmetleri gibi cemiyet hizmetlerinde vakıflara ihtiyaç var. Derviş hizmet ehli olacak.

Her şey teşkilat işi, para işi, çalışma işi... Bunların hepsi birleşecek ve bu gibi haller tahakkuk edecek inşaallah.

Ama vakıflarla meşgul olunurken asıl manevi dersler ihmal ediliyor. Ayrıca manevi derslerde rehberlik edenler ikinci plana konuluyor. Bu da manevi terakkiye mani oluyor. Vakıfların sıhhatli hizmet etmesi için, faaliyetlere maneviyat ehlinin tam nezaret etmesi lazımdır. O da kolay olamıyor. Çünkü bu işle uğraşanlara gayri-ihtiyari bir duygu geliyor. Biz vakıf hizmeti yapıyoruz, ötekiler bir kenarda oturuyor" gibisinden... Halbuki, onun vazifesi ayrı. Orada oturur ama büyük hizmetler görür. Diğeri zahiren faaliyet gösterir ama onun gösterdiği iş ötekinin dûnundadır. Vakıflar, dediğimiz gibi, çok olgun, maneviyat ehli zatların nezaretinde yürürse o zaman vaziyet değişir. Maneviyat ehli zatlar da çok dirayetli olacak. Ama dirayetli insan bu zamanda çok az. Salih insan var ama, hem sulehadan olacak hem dirayetli olacak. Birbirini tutmuyor işte. Zamanla inşallah Cenab-ı Hak başka haller verir de tahakkuk ettirir.

Vâkıfların faydalı tarafları çok elhamdülillah. Tabii gönlümüzün arzu ettiği bazı şeyler var ki , Cenab-ı Hak zamanla tahakkuk ettirir, Cenab-ı Hak bu sahada da güzel güzel nimetler nasip eder inşallah.

En mühim mesele, bedeni faaliyetlerin manevi faaliyetlere mani olmamasıdır. Bu temin edilirse Cenab-ı Hak her türlü kolaylığı gösteriyor.

Bazı şeyler de vardır ki çalışmakla falan olur gibi değil. Nasıl olacak, nerede başlanır nasıl nihayete erdirilir, bilinemiyor.

Sonra vakıfların, gayretlerini en faideli hizmet neyse ona hasretmeleri lazımdır.

Lüzumlu olanda da ifrata kaçmamak gerekir. Bilhassa kız çocuklarının eğitiminde dikkatli olunmalı. Muteber olmayan kısımlarda okutulmasında bir fayda yok. Hem evinden barkından oluyor, aile görgüsünden mahrum kalıyor. Böyleleri çok. Sonra ailesini beğenmez hale geliyor.

Efendim Topbaş'lar Türkiye'de ilk islami gazetenin çıkarılmasına muzahir olmuşlar. Zat-i alinizin de basınla ne kadar ilgilendiğinizi biliyoruz. Hem Altınoluk'a hem diğer islami gazete ve dergilerin tirajlarına yönelik alakanıza şahidiz. Şimdi bu alan genişledi malumualiniz. Radyolar var, televizyonlar var. Bu alanlardaki çalışmalara yönelmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Dediğim gibi her şey ehlinin elinde olursa, çok faydalı. Ehlinin elinde olursa. Vakıflar gibi.

- Mesela bazı toplantılarda soruluyor. Altınoluk'un bir gazetesi olacak mı? Radyo, televizyon düşünüyor musunuz?.

Radyo televizyon kurulup da hüsnü istimal edilirse ihtiyaç var; hem de çok. Koca Belediye reisi , koca parti başkanı bir neşriyat vasıtası yoksa derdini anlatamıyor. Ama bir gazete, radyo televizyon olursa birden bire iş değişiyor. Ehlinin elinde olursa her şey iyi. Daruşşafaka mesela, ne kadar güzel bir müessese idi eskiden. Çocukluğumuzda en değerli hocalar oradan çıkıyordu. Namazlarını kılarlar, oruçlarını tutarlar. Yirmibeş sene kadar evvel masonların eline geçti. O güzel müessese bir anda altüst oldu gitti. Şimdi galiba İlim Yayma'ya geçmek üzereymiş. Cenab-ı Hak tahakkuk ettirsin inşaallah. Bir de bu tür müesseseleri kaptırmamak lazım. O zaman en faydalı şey en zararlı hale geliyor.

En iyisi televizyonu eve sokmamak, ama onu da üç-beş kişi yapabiliyor. Diğer zümreye yaptıramazsınız.

Televizyon bağlılığında yaşlılar daha münhemik oluyor. Bazıları kızımın hatırı için alıyorum diyor. Kız, oğlu evlenip gidiyor o kocaman alet evde hala duruyor. Cidden tam nefsin arzu ettiği habaisden bir nesne.

Efendim izin verirseniz mevzuyu biraz değiştirelim. Merhum Adnan Menderes'e özel bir muhabbetiniz var. Menderes Türkiye'de neyi değiştirdi, İslam için manası nedir Menderes'in, diye sorsak... Muhabbetinizin kaynağı üzerine bir şeyler söyler misiniz?

- Menderes gelinceye kadar koyu bir dinsizlik vardı. Menderes geldi, Allah'ın izniyle yavaş yavaş bir çığır açmaya başladı. Ama öyle dar bir zamanda geldi ki her tarafı bağlı idi. Ona rağmen gene büyük celadet gösterdi. Ezandan başladı. Zamanında kuvvetli mebuslar da yoktu islami çevrede. Tek başına Allah'ın izniyle başardı. Kapalı camileri açtırdı. Yıkık camileri tamir ettirdi. Eyüp Sultan'daki mezarların bulunduğu yer çöplük gibiydi. Baştan aşağı taş taş tamir ettirdi. Cami tamir oldu, içinin halısını kendisi aldı. İmam Hatipleri açtırdı. Muzahir oldu. Geldi törenlerinde bulundu. O zaman islami bir mektebin açılış töreninde bulunmanın imkanı mı var? Bu gün bile ona razı olamıyorlar. Yani İslamiyetin yeniden canlanmasına vesile oldu. Onun için bu zatı ne kadar sevsek gene azdır. Ve böylelerini ne yapıyor yapıyorlar, en sonunda bir punduna getiriyorlar, ya idam ediyorlar, ya kurşuna diziyorlar ya da zehirliyorlar. Menderes de ayni akıbete uğradı. Ahlaki meziyetleri, temizliği, nezaketi, terbiyesi, insanlara karşı ülfeti, Osmanlılara karşı sevgisi, gizli gizli yardımları....

Hem manevi sahada böyle yapıyordu hem de memleket çapında imar hareketine girişmişti. Ona gelinceye kadar yollar hep Arnavut kaldırımıydı. Ankara'ya on saatte gidilemezdi. Konya'ya yirmi saatte gidilemezdi. Kara yolu diye bir şey yoktu. Yani kısa bir zamanda bunları başlatması, işi düzene koyması.... İşi düzene koyduktan sonra yürütmek kolay. Büyük istimlaklerle, kısa bir zamanda sahil yolunu yaptırdı. Ömrü müsait olsaydı daha neler yaptıracaktı kimbilir.

Sonra büyük hizmet ehillerinin ömrü kısa oluyor. Bir sebeple şehid olup gidiyorlar. Üzerinden 30 sene geçti, sildiler adını. Ama mason veya dinsiz oldu mu onu putlaştırıyorlar.

- Menderes'in Osmanlı'ya muhabbeti fazlaydı buyurdunuz. Sanıyorum onun örnekleri de vardır.

- Evet, Osmanlı hanedanından geride kalanlara gizli gizli yardim ettiğini okuyoruz. Sonra kendisinde de tam bir Osmanlı terbiyesi vardı. Mahkemede o kadar hakarete uğramasına rağmen bir keresinde olsun, aynı üslupla cevap vermedi. Hakim bey efendi müsaade ediniz, izah edeyim", gibi engin bir nezaket içinde konuştu.

Savcı, Mahkeme Başkanı bağırıyor, Menderes ise onlara bu nezaketle mukabele ediyor. Buna kim dayanır? İstisnai bir Allah dostu belki de. Her seyahatinde Eyüp Sultan hazretlerini ziyaret ederdi muhakkak. Biz edemiyoruz mesela. Muhakkak orada iki rekat namaz kılar, ondan sonra giderdi. Dönüşte gene. Bunu kim yapar? Bunlar hep imandan gelir. Yani suni filan değil.

- O zaman zaten herkesin gözü üzerinizde oluyor değil mi efendim. Bedelini ödüyorsunuz. Bir İmam Hatibin açılışına katılmak nasıl bir bedeli gerektiriyordu kimbilir?.

- Hele o zaman. Bir gün bizim birader ziyarete gitmiş, bir odaya çekmişler, Gayret edin, diyormuş, gayret edin." İşte vaziyet böyle.

Efendim bir de siyasi bir soru sormak istiyoruz. Türkiye'de hemen herkes söyle veya böyle siyasetle ilgileniyor. Acaba bir yola intisap etmiş bir kişinin siyasete bakışı nasıl olmalı? Kendi manevi eğitimi açısından siyasetle ilgisinin ölçüsü nasıl olmalı?

- Bu yolda olanlar hakkıyla hakikati görürler. Üstadımız (k.s.) hazretlerine çok kimseler gelirlerdi. O, biz Hak yolunda olanlara duacıyız" buyururlardı. Israrla herşeyi partiden beklemek muvafık olmuyor. İyi bir parti bakıyorsunuz zamanla kötü bir parti oluyor. Sevilmeyen bir partiye de iyi insanlar gelirse düzelebiliyor. İyi partiye zamanı gelince hizmet edilir yardım edilir. Fakat içine girip de çalkalanmak pek uygun görülmüyor. Bir insan bir partiye girince eski hali gidiyor, başka bir insan ortaya çıkıyor. Herkesi düşman görebiliyor. Mehmed Aydın'ın babası Ali Rıza eniştemiz vardı. İtilafçıydı. Onları ittihatçılara karşı methederdi. Fakat onların içinde de ne dini, ne imanı olan, birbirinden berbat insanlar vardı. Refik Halidler, Rıza Nurlar, Ulunaylar... Particilik insanın gözünü karartır.

Herkes üzerine düşeni yapacak. Mesela bir öğretmen iyi talebe yetiştirmeye gayret edecek. Particilik yapmaktansa insan yetiştirmek daha verimli olur. Mimar güzel güzel camiler, bizim anlayışımıza uygun evler yapacak.

Yani herkesin yapabileceği işler vardır. Bazı hocaefendiler vardır partiye giriyorlar, eriyorlar. Bir Hoca efendi vardı evvelce Şehzadebaşı Camiinde ne güzel vaazlar verir, aşrı şerifler okurdu, cemaat dolar dolar taşardı. Sen gelirsen şöyle olur böyle olur" diye avlıyorlar, gitti hepsini kaybetti. Girdikten sonra bazen de sınırdışı yapıveriyorlar. Çok hocaefendiler vardır böyle. Peki ben yapmayım o yapmasın kim yapsın?" denebilir. Onun da ehli bulunur, sen buna çalış denir. İstidatlar muhtelif.

- Son olarak bir müslüman 24 saatini nasıl geçirmelidir? Şöyle ana hatlarıyla bir şeyler lütfeder misiniz?

- Müslüman 24 saati değerlendirmesini bilecek. Bir kere saatli olunacak. Herşey saatiyle olacak. Kalkma saati, yatma saati, misafiri kabul saati, misafirliğe gitme saati... O zaman tabii herşey yerli yerinde olmuş olur. O zaman 24 saate neler sığmaz neler. Namaz da kılar, diğer ibadetlerini de yapar, evradını da çeker, Kuran-i Kerim de okur, bir ahbabını ziyarete de gider, muayyen saatlerinde ahbab da kabul eder... Olmayacak şey yoktur 24 saat içinde. Yeter ki değerlendirmesini bilelim. Ama insan dağınık oldu mu hiçbir şey elde edemez.

İnsan nefsinde saat hususunu tatbik edemezse her işi yarım kalır. Maalesef Türkler saate dikkati temin edemiyorlar. Saatsiz oluyorlar. Evvelce ona üzülürdüm. Bir gavurcuk, ermeni, rum geleceği zaman randevu verirdi, kapıdan bakardık aynı saatte çıkar gelirdi. Gerçi o menfaat için geliyor ama sözünde duruyor. Türkler, müslümanlar ise hiç sözlerine sadık olmuyorlar. Hicaz'da hele hiç. Orada büsbütün hiç. Bir saat derler, beş saat sonra gelirler veya gelmezler, kendilerini mes'ul tutmazlar. Halbuki söz vermek emanettir. İnsan sözünde durması lazım ki randıman alinsin.

Muhterem üstazımızın huzur-u alilerinde 25 sene bulundum, bir defa vakitlerinden fevt etmediler. Yaşlı olmalarına, türlü türlü mazeretleri bulunabilmesine rağmen, yapılacak işi dakikasında yaparlardı. Fakir dikkat ettim, bir defasında, başka bir kardeşin arabasıyla bir yere gidilecek, ben de biraz yavaştan aldım yetişirim diye. 20-30 metre gerideyken üstazımız geldi, arabaya bindi, hemen koştum ama başlarını öbür tarafa çeviriverdiler. Yani bu ne biçim sözünde durmak?" şeklinde. Hakikaten 24 saati insan değerlendirir, onu taksim edebilirse herşeye vakit bulabilir. Allah'ın izniyle.

Selman-i Farisi Hazretlerinin menakıbı belli; Kardeşim sende Cenab-ı Hakk'ın hakkı var, cemiyetin hakkı var, ailenin hakkı var, nefsinin hakkı var, hepsini yerli yerinde kullan" diyor. Hakikaten bunlara dikkat etmek lazım. Ben işin büyüğünü yapıyorum diye küçüğünü ihmal etmek olmaz. Çünkü işin küçüğü büyüğü yoktur. Müslümanın 24 saatinin değerlendirilmesi de böyle olur. İnsan hem ziyarete gider, hem ziyaretçi kabul eder, namazını kılar, orucunu tutar, Kur'an'ını okur, yazısını yazar ama ona saatler koymak lazım. Siz bunları tatbik ediyorsunuzdur muhakkak, fakat biz usulen konuşuyoruz.

- Allah razı olsun, bunlar bizim için çok önemli ölçüler efendim.

- Zaman neyi icap ettiriyorsa ona göre hareket edin" deniyor maneviyatta. Mesela üç-beş muhterem zevat ziyarete gelmiş, efendim ben ille namazı hızlı hızlı kılayım demek olmaz. Nafile namazsa muhtasar, iki rekat kılınıverir. Gelenlerle ilgilenilir, ikramda bulunulur. Yerli yerinde olunca her şey ifa edilir. Birini yaparken ötekini ihmal etmek muvafık olmuyor.

Bakıyorsunuz alimlerimizden üçyüz cilt, beşyüz cilt eserler yazanlar olmuş. İnsanın aklı, havsalası almaz bunu. Nasıl yazmışlar, nasıl olmuş bu. Cenab-ı Hak vakte bereket vermiş, onu değerlendirmişler. Değerlendirenlerin çoğu da harbe gidiyor, harbin içinde dahi bir taraftan yazmışlar.

Bazı Fransız romancılar vardır, biz okurduk. Şu adam üçyüz cilt kitap yazmış. Roman yazmak bir şey değil, şahısları ayarla çalakalem git. İş ilmi eserler ortaya çıkarmakta. Muhyiddin-i Arabi'nin yazdığı eserler gibi. 600 küsür eser yazmış. Tabii tab ettirilebilenler var, ettirilemeyenler var, o başka. Doğum tarihi belli vefat tarihi belli. Nasıl yazmış, nasıl vakit bulmuş?

- Ömrünün büyük kısmı da seyahatte geçmiş efendim.

- Onlar hep öyle. Seyahatlerinde de teyyareye atlayıp gitmiyorlar. Merkep üstünde vesaire. Cenab-ı Hakk istisnai bir kabiliyet veriyor.

- Bursalı İsmail Hakkı Hazretleri de öyle efendim. Onun da yüzküsür eseri var. Hepsi de büyük eserler. Ömrüne nasıl sığdırmış insan şaşırıyor.

- Ruhul Beyan Tefsiri'nin hazırlığını yapıyorsunuz değil mi?

- Müsveddeleri hemen hemen toparlandı efendim. Üç dört cildinin kontrolü de bitti. Kamil Bey'le biz son defa okuyoruz. 97 programımızda onu öne koyduk inşallah.

- O da büyük bir hizmet olacak inşallah. Sabuni filan yazmış ama...

- Sabuni çok makaslamış efendim.

- Ama makasladıkları en mühim kısımları. Belki Hicaz'da yazdığı için öyle oldu. Tefsirde maneviyat kokusu olacak muhakkak. Bazı maneviyat kokusu olmayan müfessirler var, yazdıkları eserler insanın ruhunu açmıyor, açamaz da...

- Çok teşekkür ederiz Efendim. Böyle iki seferdir sizi yorduk. Allah razı olsun. Üçüncüsü de Medine dönüşü kısmet olur inşaallah.

- Başka şeyler gönlüm istiyordu ama tam cevap da veremedim.

- O kadar güzel cevaplar aldık ki çok memnun olduk. Allah razı olsun. Efendim bu işin farkına biz de gerçekten biraz geç vardık.

Bunca zaman içinde bazı şeyleri kaçırdığımızın farkındayız; zat-ı alinize sıhhat içinde nice uzun ömürler diliyoruz. Dualarınızı bekliyoruz efendim
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Muhterem Sâdık Dânâ Efendi Hazretleri ile Sohbet... (4) Allah İçin Kazanmak Allah İçin Harcamak
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Mahmud efendi hazretleri k.s ve cemaat
» Mahmud efendi hazretleri k.s - 8 OCAK CUMA ihvanla...
» Mahmud efendi hazretleri - Kurban Bayram namaziTry our new player
» Mahmud efendi k.s hazretleri - Abdul Rezzak Talebe...Try our new player
» Bütün Dinlerin Tasavvufu Var - Seyyid Fatih Nurullah Efendi Hazretleri

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Akabe Forum Radyo :: (¯`·.(¯`·.____ İSLAM-İ KONULAR____.·´¯).·´¯) :: Hikmet Damlaları-
Buraya geçin: