Akabe Forum Radyo
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


İslami makaleler
 
AnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yapRadyo DinleMp3 Dinle Kur'an Dinledini bilgi yarismasi

 

 Kur’an’a göre insan dağın ve taşın yüklenmekten kaçındığı emaneti yüklenmiştir Kur’ân’a Göre İnsanın Halleri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
A




Mesaj Sayısı : 155
Points : 335
Kayıt tarihi : 21/01/10

Kur’an’a göre insan dağın ve taşın yüklenmekten kaçındığı emaneti yüklenmiştir Kur’ân’a Göre İnsanın Halleri Empty
MesajKonu: Kur’an’a göre insan dağın ve taşın yüklenmekten kaçındığı emaneti yüklenmiştir Kur’ân’a Göre İnsanın Halleri   Kur’an’a göre insan dağın ve taşın yüklenmekten kaçındığı emaneti yüklenmiştir Kur’ân’a Göre İnsanın Halleri EmptyPerş. 21 Ocak 2010 - 23:48

Kur’an’a göre insan dağın ve taşın yüklenmekten kaçındığı emaneti yüklenmiştir Kur’ân’a Göre İnsanın Halleri
Prof. Dr. İbrahim Emiroğlu
2009 - Mayis, Sayı: 279, Sayfa: 010
Kur’ân-ı Kerim, merkezinde Allah-insan-âlem ilişkisinin yer aldığı son ilâhî kitaptır. İnsanın yaratılışını, değerini, sorumluluğunu, kâbiliyetlerini, irade gücünü ve iradesizliğini, inançlılığını ve inançsızlığını, yücelişini ve düşüşünü en veciz bir şekilde Kur’ân’da okumaktayız.

Bu yüce kitap kendisini, bütün insanlığa gönderilmiş hidayet kaynağı, aydınlatıcı bir nur ve şifa kaynağı olarak sunar. Onun gâyesi Allah-İnsan-Âlem ilişkisi içinde insana oluş sırrını kavratmak, hak ve sorumluluklarını bildirmek, insana kendisini tanıtmak, onu layık olduğu yere çıkarmak ve orada tutmaktır.

İnsan, Kur’ân’a göre yaratılmışların en değerlisidir, çünkü o, Yaratıcısının kudret elinden madde ve mana yönünden en güzel şekilde (ahsen-i takvîm) çıkmıştır. O, Yüce Allah’ın “gözde varlığı”dır, halifesidir. Yani Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi ve vekilidir.

Allah, insana her şeyin ismini öğretmiş, onu terbiye etmiş ve Yüce Yaratıcısının adıyla “oku”masını emretmiştir. İnsanın kendisine özgü bir varlık olması, onun düşünen ve bilen bir varlık olmasından ileri gelmektedir. İnsan ancak bu özelliği sayesinde kendi varlığını, kendisiyle çevresi arasındaki ilişkinin mahiyetini ve Yaratıcısı arasındaki kutsal bağı kavrayabilmektedir. Bu düşünme ve ilişkiler kurma gücü “akıl” ile olmaktadır. Akıl kelimesi, Kur'ân'da çok sarih dinî bir anlam taşıyan anahtar kelimedir. Bu kelime, insanı Allah'ın âyetlerini anlamaya muktedir kılan beşer yeteneğini ifade etmektedir. İnsanlar, Allah'ın kendilerine gösterdiği âyetleri bu yetenekleriyle kavrarlar: "Şüphesiz bunda, aklını kullanan bir toplum için ibretler vardır." (Rûm, 30/24)

Kur'ân'dan çıkarabildiğimize göre insan aklının en önemli fonksiyonu, kendi yaratılışına, dış dünyaya, tabiata ve tarihe bakarak bunların Allah ile olan irtibatını kurması, O'nu onaylaması ve Peygamberlerin sundukları mesaja kulak vermenin gerekliliğini kabul etmesidir. Bu fonksiyonu icra edemeyen akıl marazlı yani arızalı veya hastalıklı olarak tanıtılır, kınanır hatta tehdit edilir.

Akıl gibi, “kalb”in de Kur'ân'da ilâhî kelâma muhatap olduğu görülmektedir. Kur'ân, özellikle Allah'ın varlığı konusunda kalbi, akıl düzeyinde onaylayan yahut reddeden bir bilgi kabiliyeti olarak görmekte; bu yüzden bu idrak aracının iyi korunup geliştirilmesini; onun karartılarak, katılaştırılarak, mühürlenerek ve kilitlenerek etkisinin yitirilmemesini ister.

Allah'ın varlığı, Peygamberlerin fonksiyonu, ölüm-ötesi hayatın gerekliliği gibi temel inanç konularını kabul etmede akıl çok önemli bir vasıtadır. Kur'ân, insanı enfüs ve âfâk (iç ve dış)taki veriler üzerinde düşünüp kafa yorduktan sonra kendi hür iradesi ile kararını verip inanmasını ister. Bunu başaramayanları Kur'ân'ın bir çok âyeti, akıllarını (yerinde ve gereği gibi ) kullanmayan, duyularını gerçekten işletmeyen, kafalarını gerçeğe kapatan ve kalpleri marazlı kişiler olarak tanıtır. Böyleleri, inanmak için birçok malzeme bulunmasına rağmen, onları gereği gibi değerlendiremedikleri, akıllarını iyi kullanmadıkları için bir zihin sıçrayışını gerçekleştirememişlerdir. Allah, onlarda, imana yönelme isteği ve böyle bir atılım gayreti görmediği için, onların durumlarını değerlendirerek hidâyetlerini sağlamamıştır.

Kur'ân, ferdin aklını kullanması yanısıra toplum (kavm)un da aklını kullanması yahut kullanmamasını zikreder. Buradan, bireysel plânda akıllı olmanın hayır, hakk, iyilik, güzellik gibi erdemleri hâkim kılmada yeterli olmayabileceği; topluca düşünme(me) ve akletme(me)nin, bunların toplumda kararlılıkla yerleşmesinde ve ikâme edilmesinde yahut toplum dışı kalmasında çok etkili rol oynayacağı gerçeği anlaşılabilmektedir.

Kur'ân-ı Kerîm, Allah'ın birliğini, kudretini, hikmetini görmek; O'nun elçilerinin çağrısına icâbet etme ve vahyin bildirdikleri üzerinde kafa yorma, onları hayata geçirme, şeytanın iğvâlarına karşı uyanık olma, âhiret hayatını düşünüp oraya hazırlık yapma vb. gâyeler için insanların ve toplumların akıllarını kullanmalarını istemiştir.

Kur'ân, insanlardan aklını kullanmayı istemenin yanısıra onu kullanmayan insanları ve toplumları keskin bir ifadeyle uyarmış, hatta tehdit etmiştir. Bu tehdit ve uyarı, aklını kullanmayanların yanısıra onu kötüye kullananlar için de geçerlidir. Günümüzde çağdaş rasyonalizmin genel akla ters düşen, genelllemeci, indirgemeci, bölmeci, zaman zaman da agnostik ve Promethe'ci bir tutumla aklı kullanmasının Kur'ân'ın istediği akletme fiiliyle örtüşmediğini belirtmek isteriz.

Kur'ân'a göre akıllı insan, kendisini çevreleyen teleolojik yapıdan Allah'a imana yükselen, O'na şirk koşmayan, peygamberlerin bildirdiklerine kulak veren, Kitab'ın hakk olduğuna inanan, ondaki güzellik ve inceliklere kafa yoran, ilimden ve hikmetten nasibini almaya çalışan, şeytanın saptırmalarına karşı tedbirli olan, dinî duyarlılık üzere olup, haram-helal ölçülerine dikkat eden, ibret alan, âhirete hazırlık yapan, tebliğde akıllı ve verimli metodlar izleyen vb. olumlu özellikleri taşıyan model insandır.

Akıllı insana karşın Kur'ân'da, aklını kullanmayan insan ve toplumların düşünce ve davranışlarındaki çelişkiler, onların argümanlarındaki tutarsızlıklar dile getirilir. Bunlar, akıllı kişilerin yukarıda sayılan olumlu özelliklerini taşımayan, kısacası Allah inancına ulaşamayan, şirke bulaşan, âhiret endişesi taşımayan, hakka yanaşmayan, iyiyi görmeyen, güzeli temsil edemeyen gâfil, duyarsız tipler olarak tanıtılır ve akıllarını kullanmadıklarından dolayı Allah katında "canlıların en kötüsü" olarak nitelendirilip azap (rics) üzere oldukları haber verilir. Hal böyleyken, sağlam bir şekilde çalışan akla ve onun faaliyetine, bazı Müslümanların yaptığı gibi, Kur'ân ve Peygamber adına karşı çıkmak hiçbir zaman haklı gösterilemez. İşe yarayan bir din için, işletilen bir aklın zorunlu olduğu, Kur'ân'ın temel kabulleri arasındadır.

İnsan, düşünme ve anlama gücüne sahip olmasının yanı sıra, irade hürriyetine, karar verme ve yapma hürriyetine sahip olduğu için de değerlidir, gözde varlıktır. Allah, Hz.Adem ve eşine “şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz” (Bakara, 2/35) buyurmuştur. Hz.Adem’in böyle bir buyruğa muhatap olması önemlidir. Bir buyruğu yerine getirme veya getirmeme hürriyetine sahip olmayan bir varlık herhangi bir yükümlülükle karşı karşıya bırakılmaz. Yüce Allah emre uymanın ahlakî sorumluluğunu Hz.Adem’e hatırlatmış ama onu buyruğa uyma konusunda zorlamamıştır.

Kur’an’a göre insan dağın ve taşın yüklenmekten kaçındığı emaneti yüklenmiştir. Allah insana şah damarından daha yakındır. “O, kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor” (Beled, 90/7), “İnsanoğlu başıboş bırakılacağını mı sanıyor” (Kıyâmet, 75/36) âyetleriyle Allah, insanın kendi içinde bir kontrol mekanizması kurmasını, sorumluluklarını yerine getirmesini ve hareketlerini kendi rızasına göre ayarlamasını istemektedir.

Allah insanı, inanma ihtiyacı ve serbestisi içinde yaratmıştır. “Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız, Allah ise hiçbir şeye muhtaç değildir.” (Fatır, 35/ 15), “ De ki gerçek Rabbinizdendir. Dileyen inansın, dileyen inkâr etsin!” (Kehf, 18/ 29). İnsan kendi kendine yeterli olabilen yani başkasına ve bilhassa Allah’a muhtaç olmadan yaşayabilen bir varlık değildir. Zaten kendisi zaaflar içindedir, bir çok zayıf tarafları vardır. Bunları düzeltebilmek için Allah’ın emirlerine, tavsiyelerine uygun hareket etmesi gerekir. Kur’ân-ı Kerim’de insanın başlıca zayıf taraflarını şöyle görmekteyiz:

- İnsan mağrurdur, kendisini beğenmiştir. (Fatır, 35/5; İnfitar, 82/6-8; İsra,17/37)

- İnsan nankördür, huysuz ve kıskançtır. (İsra,17/67; Âdiyât, 100/6; Zümer, 39/49; Maâriç, 70/19-21)

- İnsan cimridir, menfaatına çok düşkündür. (İsra, 17/100; Âdiyât, 100/Cool

- İnsan acelecidir; ümidini çabuk kaybeder. (İsra, 11/83) Kur’ân acelecilerin değil, sabırlı olanların; ümitsizliğe düşenlerin değil, ümidini hiç kaybetmeyenlerin kurtuluşa ereceklerini haber vermekte ve ümitsizliğin karşısına çıkmaktadır. (Bakara, 2/153; Hicr, 15/56; Yuısuf, 12/87)

- İnsan çabuk azar. İnsanın nankörlüğü, israfı sevmesi ve nimetlerin kıymetini bilememesi onu çabuk azdırır, hatalar yaptırır ve dinine yabancılaştırır. (A’lak, 96/6-7; Yâsîn, 36/74; Naziât, 79/37-39)

- İnsan iyilik kadar kötülüğü de isteyebildiğine göre, iyilik kadar kötülüğe de müsaittir. “Kendini arıtan saadete ermiştir, kendini fenalıklara gömen kimse de felakete girmiştir.” (Şems, 91/8-10) İnsan, Allah’a inanıp, Kur’ân’ın ve Peygamberin yolundan gider, nefsinin arzularını kontrol altına alabilirse noksan taraflarını tamamlayıp yükselebilir, çünkü Allah ona bu kabiliyetleri vermiştir.

İnsan bu kabiliyetlerle donanmış olarak imtihan ve kulluk için yaratılmıştır. (Mülk, 67/2; Ankebût, 29/2; Zâriyât, 51/56) Bu olumlu vasıflarıyla insanın ve müminin değeri her şeyin üstündedir. “Haksız yere bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş gibi olur.” (Mâide, 5/32) “Kim bir mümini kasten öldürürse cezası içinde temelli kalacağı cehennemdir.” (Nisa, 4/93)

Kur’an, insanın şahsi hakkı olan yaşama hakkını, vicdan ve inanç hürriyetini, çalışma- kazanma ve harcama hakkını vazgeçilmez hak olarak belirtmiştir.

İnsanların bir toplum vücuda getirebilmeleri, birbirleriyle ilişki kurmaları, çeşitli alanlarda alış-veriş yapabilmeleri için Allah insanları farklı yapıda yaratmış, dillerini ve zevklerini ayrı ayrı kılmıştır.

“Ey insanlar! Doğrusu biz sizleri bir erkek ve dişiden yarattık. Sizi uluslara ve oymaklara ayırdık ki birbirinizi kolayca tanıyabilesiniz. Şüphesiz Allah katında en değerliniz O’na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Allah her şeyi bilen ve haberdar olandır.” (Hucurât, 49/13)

Bu ilahi sözler üzerinde dikkatle durduğumuz zaman şu üç husus karşımıza çıkar:

1. İnsan menşei itibariyle birdir. Bundan çıkarılması gereken ilk hüküm, insanların bir kaynaktan gelen kardeşler olduğu ve dolayısıyla, ırka, soya-sopa ve fiziki, tarihi, sosyal unsurlara dayanarak yapılabilecek her türlü ayrımcılığın İslam nazarında bâtıl olduğudur.

2. İkinci husus, tabiî guruplanmalar mesela bir ulus olarak var olmanın, Kur’ân’ın sosyal hayat anlayışına uygun düştüğü gerçeğidir. Bu hayat anlayışının temelinde ise Kur’ân’ın açıkça beyan buyurduğu ma’rifet (bilme-tanıma) vardır.

3. Ayetin bize öğrettiği üçüncü husus ise, takvanın yani (sağlıklı bir Allah-insan münasebetinin kurulmuş olmasının, sorumluluk hissiyle dolu olarak Allah’ın dinini duyarlı bir şekilde yaşamanın) nihaî değerlendirme kriteri olduğudur.

Allah’tan korkan, Allah katında en değerli olanlardan meydana gelen bir toplumda kardeşlik hakim olur, adâlet esas alınır, doğruluk şiar edilir. Allah için sevilir, Allah için yerilir; orada ne fitne, ne fesat, ne hakka tecavüz ne de kan dökme hâkim olabilir. İnsanlar ve topluluklar kendilerini bozmazlarsa Allah onları bozmaz. “Bir millet kendini bozmadıkça Allah onların durumunu değiştirmez.” (Ra’d, 13/11)

O halde insan, gerek ferd olarak gerekse toplum olarak, şeref ve itibarını korumak ve izzet üzere yaşamak istiyorsa Allah’ın gösterdiği doğru yoldan ayrılmamalı ve kötülükleri yenmelidir. Bunu gerçekleştirirken Allah’ı en büyük yardımcı olarak bilmelidir. İnsan imanıyla, iyi amelleriyle Allah’a yönelmeli, kendisini O’na açmalı; bilgisiyle tabiata, güzel ahlakıyla da topluma açılmalıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kur’an’a göre insan dağın ve taşın yüklenmekten kaçındığı emaneti yüklenmiştir Kur’ân’a Göre İnsanın Halleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Mevlanaya Göre Şeytan Ve Nefis
» Secde YaLniz Allah'a YapiLacagina Göre
» Kur’ân’a göre beşerî bir zaaf Nefse Zulmü ya da Kendine Kıymak
» Ramazan'da Kuran-ı Kerime göre Neden Oruç Tutarız
» Kur’ân-ı kerîmin âyetlerini felsefecilerin anladıklarına göre tefsîr ve te’vîl etmek

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Akabe Forum Radyo :: (¯`·.(¯`·.____ İSLAM-İ KONULAR____.·´¯).·´¯) :: Hikmet Damlaları-
Buraya geçin: