Akabe Forum Radyo
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


İslami makaleler
 
AnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yapRadyo DinleMp3 Dinle Kur'an Dinledini bilgi yarismasi

 

 “Güldüren de ağlatan da O’dur.” Güler Yüzümüz Nerede?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
A




Mesaj Sayısı : 155
Points : 335
Kayıt tarihi : 21/01/10

“Güldüren de ağlatan da O’dur.” Güler Yüzümüz Nerede? Empty
MesajKonu: “Güldüren de ağlatan da O’dur.” Güler Yüzümüz Nerede?   “Güldüren de ağlatan da O’dur.” Güler Yüzümüz Nerede? EmptyPerş. 21 Ocak 2010 - 23:52

“Güldüren de ağlatan da O’dur.” Güler Yüzümüz Nerede?
Cafer Durmuş
2009 - Mayis, Sayı: 279, Sayfa: 026
Müslümanın sîmâsı nasıl olmalı? O emniyet limanını ilk bakışta belirgin kılan alametler nelerdir? İmanımızı, ahlakımızı, muamelatımızı tanzim eden âyetler bu konuda bize neyi işaret ediyor?

Tevbe sûresinde “Artık kazanmakta olduklarının cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar” (9/82) mealindeki âyet-i kerimeyi okurken bu ve benzeri soruları düşünüyorum…

Evet, bu âyet-i kerîme çeşitli mazeretler ileri sürerek Tebük Seferi’ne katılmayan münafıkları tevbih etmek üzere nâzil olmuştur. Ancak buradaki ikazı, sadece nüzûl sebebi ile tahdid edemeyiz. Çünkü biz, gönlünü sevgiyle Kur'ân’a açmanın alameti, her âyetin tarihte söylediği sözü bugüne taşımaya çalışmaktır diye inanıyoruz.

Öyle inanıyoruz ki, her âyeti “buradan nasıl hissedar olabilirim” şuuruyla okumak Müslümanların yüzünü güldürecektir. Daha doğrusu olması gereken şekliyle Müslümanca duruşu sîmâlarda tecesssüm ettirecektir. Âyetleri bu şuurla okuduğumuz taktirde belki oturup, kesbettiklerimizin hesabını yapacağız. “Az gülsünler, çok ağlasınlar” sözünün, hepimizi sarsan ciddî bir ikaz olduğunu yeniden idrak edeceğiz…

***

Gülmek ve ağlamak, sevinmenin ya da hüznün bir şekilde dışa yansımalarıdır. Canlı varlıkların hadiselere verdiği tepkiler içinde, insana mahsus ikramlar cümlesindendir. Bunlardan ilki kolaylıkla, ikincisi zorluklarla ilgilidir: Birincisi nefse hoş gelir, ikincisi ağır gelir. Bununla birlikte, gülme veya ağlama tarzındaki tepkiler insanlarda farklı farklı tezahür eder. Hatta neşesini ve hüznünü ortaya koymadaki ölçüsü ya da ölçüsüzlüğü kişinin şahsiyetine dair önemli ip uçları verebilir.

Bu sebepledir ki, “Güldüren de ağlatan da O’dur.” (Necm 53/43) buyuran Rabbimiz, konumuzu teşkil eden âyet-i celilede duyguların dışa yansımasını ifade eden bu iki hâlin disipline edilmesini murad ediyor, diyebiliriz.

Âyet-i kerimede işaret edilen disiplini hayata taşımanın yolu, öncelikle Kur’ân-ı Kerim’in beşer hayatında tatbik edilebilirliğini gösteren ilk insan, Peygamber Efendimiz’in hayatına bakmak olmalıdır. Çünkü onun, gülmesine varıncaya kadar her hareketi ölçülüydü. Ve her halinde ilâhî terbiyenin izleri görülürdü. Yüzünden tebessüm hiç eksik olmadığı ve insanların en çok tebessüm edeni olduğu hâlde hiçbir zaman kahkahayla gülmezdi. (Tirmizî, Menakıb, 10) Çok hoşlandığı bir hâdise karşısında mübarek azı dişleri görününceye kadar tebessüm ederdi. Bu halde bile kendini kaybetmezdi.

Nitekim Hazreti Aişe validemiz, “Rasûlullah (s.a.v.)'in küçük dili görününceye kadar güldüğünün hiç görülmediğini” rivayet ediyor ve “o sadece tebessüm ederdi” diyor.

O ki, ümmetine "Hiçbir iyiliği küçük görmemeyi” tavsiye ediyor ve “mü'min kardeşinle güler yüzle konuş" (Ebû Davud, Libâs, 24) buyuruyor. Böyleyken o mütebessim çehrenin gerisinde, dağlar gibi büyük hüzün saklıyor. Yüreğinde ümmetin derdi çağlıyor. Bu sebepledir ki “Bildiklerimi bilseydiniz çok ağlar, az gülerdiniz” (Buhari, Küsûf, 2) buyuruyor.

İbn-i Ömer (r. anhümâ)’dan rivayet edildiğine göre, Efendimiz bir gün çarşıya uğradığında aralarında konuşup gülüşen bir topluluk görüyor. Kendilerine selam verdikten sonra, “lezzetleri gideren ölümü hatırlamalarını” tavsiye ediyor…

Şunu diyebiliriz: Peygamberimiz, insan fıtratında var olan gülmeyi hayattan söküp atmayı öngörmemiştir. Belki onu kahkahadan arındırıp tebesssüm halinde bereketlendirmeyi öğretmiştir. “Hayatın gerçekleriyle yüzleşen insanın tepkisi” diyebileceğimiz ağlamayı ise tahdit edip dünyevîlikten arındırmış ve onu sırf Allah için kılmıştır...

Rûhu'l-Beyân'da konumuzu teşkil eden âyet-i kerîmeye “Yaptıkları türlü günahlara karşılık dünyada az gülsünler...” şeklinde mânâ verilmiş ve şöyle açıklanmıştır: “Bu söz, insan ömrünün müddetine işaret etmektedir. Dünyanın ömrü az olduğuna göre dünyada yaşayanın ömrü nasıl olur?

“Ağlasınlar” ve “gülsünler” ifadeleri emir kipiyle gelmiştir, fakat haber manasınadır. “Az gülerler çok ağlarlar” demektir. Haber verilen hususların gerçekleşmesi kesin olduğundan, ifade emir kipiyle gelmiştir.”

***

Şimdi, okuduğumuz âyet-i celîle ışığında Efendimiz'in hayatından hatırlayacağımız örnekleri düşünebiliriz. Onun izince giden sahabe-i kiramı, evliyaullahı düşünebiliriz…

Zihnimizde İslamlığı simâsında tecessüm etmiş bir Müslüman yüzü tasavvur ederken, “Müslüman'ın sîmâsı nasıl olmalı” sorusuna herhalde şu cevabı verebiliriz:

Müslüman daima huzur halinde bulunmaya gayret eder; dünya işlerinin şöyle veya böyle olması onun duruşuna tesir etmez. Vara yoğa sevinmez, üzülmez. Olur olmaz her şeye gülmez. Allah’a kul olma bilinci, onu başkalarının boyunduruğuna girmekten âzâd etmiştir. Kederi, üzüntüsü, uhrevî meselelere müteallik olur.

Alnında secde izi parıldar, yüzüne ibadetin halaveti sinmiş olur. İnsanlar arasında daima güleryüzlü olmaya gayret eder. Çünkü bunun kardeşlerine bir ikram olduğunu bilir. Hüznünü kendine saklar, gözyaşlarını Rabbi ile başbaşa kalacağı saatler için biriktirir. Ümmetin derdiyle yüreği kanadığı halde bunu gizlemeye çalışır…

Öyle inanıyoruz ki, sahip olduğumuz değerleri elimize ayağımıza, yüzümüze duruşumuza, gülüşümüze taşıyabilirsek dünyanın en nadide tablosu Müslüman sîmâlarda ete kemiğe bürünebilir. Hüzünle tebessümün ideal karışımı bir vakur duruşta canlanabilir.

Kanaatimizce âyet-i kerîmede ihtar edilen hakikatlerden bazıları; nefsimizi hesaba çekip gülmemizi, ağlamamızı disipline etmek olmalı. Müslüman'a yaraşır duyguları olanca sıcaklığıyla yüzümüze yansıtmak olmalı. Hissiyatını gizleyerek, olduğundan farklı görünmek gibi bir âfetten sakınmak olmalı...

Çağın susamışlığı güleryüzlü, tatlı dilli, vakur sîmâlar görmekse, bu konuda en güzel örneklerin sahibi biziz.

OKU / DÜŞÜN

Sadece Bunlar mı?

“Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları şeytan işi birer pisliktir; bunlardan uzak durun ki, kurtuluşa eresiniz.” (Maide, 5/90)

Ayet-i kerimede sayılan günahlara “rics” tabir olunmuş ve bu kelime dilimize "pislik" şeklinde tercüme edilmiştir. “Rics” aslında necâset demektir ve necaset, insanın tab‘an nefret ettiği pis şeylerdir. Çünkü selim fıtrat maddî ve manevî pisliklerden hoşlanmaz. Söz konusu fiillere “şeytan işi pislik” denilmesi ise, şeytanın bunları işleyenlere câzip göstermesindendir. Dikkatimizi çeken diğer bir husus, insandaki olumlu enerjiyi hebâ eden bu tür davranışlardan uzak durmanın kurtuluş vesilesi olmasıdır..

Elbette ki Allah'ın emrettiklerine uyup, nehyedilenlerden sakınmak durumundayız. Bununla birlikte biz, önümüze gelen bir meselede neden ve niçin sorularını sorarız; inancımız buna engel değildir. Çünkü illetleri bilmek önemlidir.

Ayet-i kerimede nehyedilen fiillerin ortak özelliği akla ve sağlığa zararlı olmaları, insanları tembelliğe alıştırmaları, hak etmeden kazanmayı özendirmeleri, vakti boşa harcamaya sebep olmalarıdır ki, bunlara lehviyyât diyoruz.

Öyleyse soru şu olmalı; ayette sayılanlara benzer zararları olan zaman hırsızları da bu cümleden değil midir? Kıyas illet ortaklığı üzerine bina edildiğine göre, Allah’ın nehyettiklerine yaklaşmama gibi bir hassasiyetimiz olacaksa, “Şeytanın süslü gösterdiği işler sadece bunlar mı?” sorusu düşünmeye değer.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
“Güldüren de ağlatan da O’dur.” Güler Yüzümüz Nerede?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Akabe Forum Radyo :: (¯`·.(¯`·.____ İSLAM-İ KONULAR____.·´¯).·´¯) :: Hikmet Damlaları-
Buraya geçin: