ÖLÜMÜME MEKTUBUM.
Ey gayb ülkesi!
Senin yokluğun beni bu diyarda durdurmuyor.
Ey benim efsanevi yurdum! …
Bütün yüksek arzuların ülkesi!
Ey ebedi kurtuluş kenti! Senin özlemin bu yeryüzünde yaşamayı zorlaştırdı. Hiçbir zaman birlikte olmadığım akrabam…
Sensizliğin yokluğunda sessizce ölüyorum her gün.
Aşkım benim, bu bekleyiş seni yitirmek…
Gurbet senden ayrı kalmanın acısını çekmek, benim için ıstırap, sensiz yaşamanın üzüntüsü kahır gibi…
Aşkım; seni arzulamak…
Şiirim; senle konuşmak…
Seni bulmak için bütün görünüşlerle oldum. Bütün gönüllerde eridim. Bütün ırklarda tarihin yoldaşı, efsanelerin arkadaşı oldum…
Kahramanların simalarında hep seni aradım. Yeryüzü diyarında seni aradım…
Âşıktım, gözlerimle hep seni gördüm.
Ne desem? Mehtabın tebessümünde, seherin hoş gülümsemesinde, ılgıt ılgıt esen rüzgârların havasında, gecelerin karanlık bağrında, derin kuyularda, hep sessiz sessiz seni aradım. Her dertlinin gırtlağında sen diye inledim. Her çalgıcının çalgısında seni çaldım. Şairlerin dilinde seni kokladım.
Yalnızlarla, yalnızların dünyasında senin için ağladım.
Bütün âşık gönüllerde senin için çarptım.
Bütün iyi gözler, benim yüzümden senin gözyaşını döktü. Bütün umutsuzca ahlar, benim bağrımdan koptu.
Sonu gelmeyen aramalarda sen ben oldun, ben sen oldum…
Aşkı peşinden gönderdim. Henüz seni bulmuş değil.
Bütün güzellikleri sana benzetiyorum. Ama onlar sen değil.
Nerdesin ey Tanık, tanınmayan tanıdık! Artık acım; yalnızlık değil, ayrılık… Istırabım kimsesizlik değil, sensizlik…
Zamanın Hallac’ıyım ki kimse bilmiyor dilim nedir, derdim nedir, aşkım nedir, dileğim nedir, figanım nedir, dinim nedir, hayatım nedir? …
Ey hep benimle olan Sen…
Ey yakınımdaki sensizlik ölüm, ölümde sensizlik gibi. Kalbim senin hatıranın hasretiyle doldu taştı…
Ne olur söyle, kavuşmamıza daha ne kadar kaldı? …