Zamanlar içinde, yaratılışın başlangıcından âlemin yok olacağı âna
kadar en mes’ûd ân, hiç şüphesiz âhir zaman Peygamberi’nin dünyâyı
teşrîf ânıdır.
* * *
Risâlet takvimi, “nûr-i Muhammedî” ile başlamış; son yaprağı da “cismâniyet-i Muhammedî” ile nihayet bulmuştur.
* * *
Muhabbetin Allah’a yöneltilmesi, önce nûr-i Muhammedî’yi, sonra
Hazret-i Peygamber’in muazzez varlığını, Hak dostlarını, daha sonra da
bir huni gibi genişleyerek Allâh katında makbûl her varlığı, makbûliyet
derecelerine göre sevmeyi îcâb ettirir.
* * *
Mevcûdâtın varlık sebebi, muhabbet-i Muhammedî’dir. Bütün kâinât,
Varlık Nûru Hazret-i Muhammed Mustafa -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e
ithâf edilmiştir.
* * *
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e muhabbet, mâsivâdan herhangi bir varlığa temâyüldeki tehlikelerden münezzehtir.
* * *
Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e muhabbetin en güzel
tezâhürü, O’na ittibâdır. “Seven sevdiğinin her şeyini sever.”
düstûrunca Habîb-i Kibriyâ’ya fiilen ve hâlen ittibâ şarttır. Bu
husustaki aşk, muhabbet ve ittibâ, Hakk’a muhabbetin bel kemiğini
oluşturur.
* * *
Dünyâ ve âhiretin saâdet ve selâmeti, O’na muhabbet sermayesiyle
mümkündür. Ne mutlu o mü’minlere; Allâh Rasûlü’nün muhabbetinden
başkasına gönül vermezler, yabânî bahçelerin sahte çiçeklerine
aldanmazlar!..
* * *
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Nebî, Rasûl, Rasûlullâh,
Habîbullah, Fahr-i Âlem, Rasûl-i Ekrem ve benzeri sıfatlarla yâd
edilmeli, ism-i şerîfi her zikredildiği yerde O’na salât-ü selâm
getirilmelidir.
* * *
Hakîkat-i Muhammediye’ye yaklaşabilmek, akıldan ziyâde muhabbet ve aşkla mümkündür.
* * *
Vâsıl-ı ilallâh olabilmenin sırrı, Allâh’ın kitabına ve Varlık Nûru’nun
sünnet-i seniyyesine, yâni yüksek ahlak ve davranışlarına hulûs-i kalb
ile yakınlaşabilmek, Allah ve Rasûlü’nün sevdiklerine muhabbet,
zıtlarına da nefretledir.
* * *
Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e
ve O’nun vârisleri olan ehlullâha muhabbette bereket, buğzda ise dünyâ
ve âhirette nedâmet vardır.