Halit GÜLER (Emekli Diyanet İşleri Bşk. Yrd.)
Bir kutsi hadiste şöyle buyrulur:
“Aziz ve celil olan Allah-ü Teala buyurdu ki: Adem oğlunun her ameli kendisi içindir. Yalnız oruç müstesna. O, benim içindir, onun mükafatını ben vereceğim.” (1)
Demek ki oruç, Allah içindir. Aslında bütün ibadetlerimiz Allah içindir. Genel hüküm böyle olduğu halde Allah'ın: “Oruç, benim içindir, onun mükafatını ben vereceğim.” buyurmasındaki hikmeti iyi kavramak ve ilahi iltifatı iyi anlamak gerekir.Yalnız bundan oruç, Allah içindir, diğer ibadetler Allah için değildir gibi bir netice çıkmaz. Böyle buyurmak suretiyle Allah, orucun önemine ve lüzumuna dikkatimizi çekmiş ve oruçta diğer ibadetlerimizi de ilgilendiren ve düşündüren bir özellik bulunduğunu hatırlatmış olmaktadır.
Allah için tutulan oruç, nefsimiz için tutulan oruçtan farklıdır. Bu farklılık fıkhi hükümler yönünden değil de, toplumun hayrına tecelli edecek neticeler, hikmetler, hizmetler ve nimetler yönündendir.
Nefsimizin bencil isteklerine uyularak cehlin güdümüne terk edilen oruçlar, İslam dininin cihanşümul olma özelliğini ve insanı, şefkatle kucaklama güzelliğini zedeler. İslam dini, cihanşümul ve kalıcı olduğu gibi, ibadetlerimiz de öyledir.
İslam dini, bir bütündür. Bu bütünü tamamlayan unsurlar içerisinde ibadetlerimiz de vardır. İslam dini, bir bütün olarak yaşandığı zaman fayda sağlar ve mükemmel hizmetlere vesile olur. Nitekim bu alemde her şey öyle değil mi? Tekerleklerinden biri fırlayıp gitmiş bir arabayı yürütebilir misiniz ? Bir kanadı kopmuş veya pervanesine kuş girmiş bir uçağı kaldırabilir misiniz ? Kiremitleri kırılmış ve çatısı çökmüş bir evde kışlayabilir misiniz ? Çelikten bağlantı telleri kopmak üzere olan bir asma köprüden geçme cesareti gösterebilir misiniz ? Ayağının birisine çivi batmış bir atı dörtnala koşturabilir misiniz ? Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür.
Bu örnekler bize bir şeyler söylüyor: Demek ki parçalarından birisi eksik olan bir vasıta veya sistemden hizmet alınamıyor. Din de, tam olarak yaşanmaz ve inancın gereği eksiksiz yerine getirilmezse, yani namaz kılınır oruç tutulmazsa, oruç tutulur zekat verilmezse, içki içilmez yalan söylenirse, kumar oynanmaz hırsızlık yapılırsa tekerleklerinden birisi fırlamış arabaya, telleri kopmak üzere olan asma köprüye, kanadının birisi olmayan uçağa ve kiremitleri uçmuş çatıya benzer.
Allah için tutulan oruç, zekat verilmeden, iftar sofralarına fakirler çağrılmadan, öksüzler ve yetimler sevindirilmeden, fakir hastalar tedavi ettirilmeden ve yaşlıların gönlü kazanılmadan olmaz. Bunlar yapılmadan yalnız oruçla, cemiyetin her kesimine Ramazan neşesini ve bereketini ulaştırmak mümkün değildir. Esasen oruç insanı, bütün bunları yapabilecek bir ahlak yüceliğine ve mal-mülk cömertliğine eriştirmek içindir. Oruç tutmakla Allah'a karşı görevimizi yerine getirmiş ve kulluk borcumuzu ödemiş oluruz. İnsanlara karşı borcumuzu ödemiş ve görevimizi yerine getirmiş sayılabilmemiz için de Ramazan ayında güzel niyetlerimizi çoğaltmalıyız ve hayırlı işlerimizi artırmalıyız. Ramazan ayında Allah'ın rızası oruçla, fakirlerin kalbi zekatla, hastaların kalbi doktor ve ilaçla, yaşlıların kalbi saygı ile, akraba ve komşularımızın kalbi ziyaretle ve yolcuların kalbi ikramla, sakatların kalbi ilgi ve şefkatle, çocukların kalbi sevgi dolu hediyelerle ve ailenin kalbi eve bol nafaka getirmekle kazanılır.Bütün bunlar oruç tutan kimselerde daha çok görüldüğü için Ramazan ayında ve diğer günlerde her türlü ibadet ve davranış sempatik hale gelir, başkaları tarafından benimsenme şansı artar.
İnsanları yalnızca oruçla memnun etmenin ve onların kalplerini kazanmanın mümkün olamayacağını düşünmek ve uygulamayı ona göre yapmak zorundayız.
Oruç gibi yüce bir ibadeti, geliştirilmeyen fikir dünyamıza sıkıştırmaya, kısır ve küt düşünce seviyemize indirmeye, milli ve dini kültürle tefriş ve tezyin edilmeyen kafa yapımıza uydurmaya, nefsimizden ve çevreden kaynaklanan bahanelerle terk etmeye hakkımız yoktur.
Orucu, nefsimizin arzularını tatmin için değil de Allah için tutarsak, Ramazan ayının nimetlerinin ve eşsiz güzelliklerinin de ortaya çıkmasına vesile oluruz. Ramazanın on bir ayın sultanı oluşu, iyilik ve güzelliklerinin bizim gördüklerimizden ve hissettiklerimizden ibaret olmadığı bu vesile ile daha iyi anlaşılmış ve görülmüş olur. Bu açıdan alim bir kimse ile cahil bir kimsenin orucu da farklıdır. Nitekim namazı, zekatı ve haccı da farklı olduğu gibi.
İslam'da oruç, yalnız Müslümanlara farz kılınmamış ve bizden önceki ümmetlere de farz kılınmıştır. Farziyyeti kitap, sünnet ve içma ümmet ile sabittir. Bu husus Kur'an-ı Kerimde şu şekilde ifade edilir: “Ey iman edenler, sizin üzerinize oruç farz kılındı. Nasıl ki sizden önceki ümmetlere de farz kılınmıştı.Ta ki günahlardan sakınasınız. “ (2) Demek ki oruç, insanlık kadar eski, dünyanın esası ve medeniyetlerin asli unsuru olan hava, toprak, su ve ateş kadar lüzumludur. Güneşsiz dünyayı ısıtmak, aysız geceyi aydınlatmak mümkün olmadığı gibi, oruçsuz da insanlığı ıslah ve dünyayı imar etmek mümkün değildir.
Oruç, yalnız geçmiş asırlara değil, gelecek asırlara da uzanacak olan, dünya mekanizmasını işleten, düşünceyi geliştiren, kültürleri oluşturan ve insanlık ile bütünleşen bir değerdir ve bir güçtür.
Oruç, en ilkel insandan en modern insana kadar ruh ve fikir dünyamızda parlayan bir yıldız, manevi hayatımızı aydınlatan, iş ve düşünce dünyamızı bereketli ve verimli kılan bir kaynak, ilim ve teknolojinin ileri gitmesini sağlayan sağlam bir destektir. Oruçlu beyinler, hür düşünceye, keşiflere ve icatlara açıktır.
Oruç, insanı farklı ve şuurlu bir şekilde terbiye eder, kalbi temizler, zihni açar ve nefsi firenler. Oruç tutmakla insan, şeytanın isteklerine alet olmaktan, ahlaki değerlerini ve insani hasletlerini kaybetmiş topluluklara tabi olmaktan kurtulur. İftar sofralarını kurduğu, sahura kalktığı ve teravih namazlarını kıldığı hür toprakları canından çok sever ve vatan bilir. Vatan toprakları oruçlu gönüllerde Allah'a yapılan secdeler gibi ulvileşir, dualar gibi derinleşir ve göklerde bayraklaşır.
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.S.) şöyle buyurur:
“ Oruçlu bir kimse yalan ve yalancılıkla iş yapmayı terk etmezse yemeyi içmeyi bırakıp aç durmasın. Allah'ın yanında hiçbir değeri yoktur.” (3)
Bu hadis-i şerife göre Allah için tutulan oruç, sabahtan akşama kadar aç ve susuz beklemekten ibaret değildir. Bütün hal ve hareketimizi, günlük yaşayışımızı, iş ve eğitim hayatımızı, ticaretimizi düzenleyen bir ibadettir. Orucun sabahtan akşama kadar aç ve susuz beklemekten ibaretmiş gibi zannedilmesi, Kur'an-ı Kerim'in özüne ve ruhuna ters düşer. Orucun doğru ve geçerli olması için sabahtan akşama kadar aç ve susuz beklemek, cinsi istekten uzak durmak şart ise de, ibadetin başkalarının yanında sevimli, sempatik, menfaatini okşar ve benimsenir, hatta uygulanır hale gelebilmesi için yeterli değildir. Dünyada olup bitenleri seyredenler olduğu gibi, oruç tutan insanları dikkatle ve ibretle seyredenler de vardır.
Allah için tutulan oruç, insana açlığın ve susuzluğun ne demek olduğunu öğretir. Bir insan, çeşitli sebeplerle ve tesirlerle aç ve susuz kalabilir. İbadet dışı aç ve susuz kalan insanların, orucun sağladığı dikkat, insaf ve merhameti, insancıl duyguları kazanmaları mümkün değildir. Allah için oruç tutan kimse, çadır ve boykot orucu tutandan, açlık grevi sebebiyle zorla da olsa günlerce aç ve susuz kalan kimselerden farklıdır. Ramazan orucunun beyni dikkate ve düşünceye, kalbi şefkate, vicdanı merhamete, nefsi sabra, zenginlerin mali imkanlarını sadaka ve zekata teksif etme hali, diğer sebeplerle aç ve susuz kalma hallerinde mevcut değildir.
İnanmanın belli şartları olduğu gibi, ibadetlerinde belli şartları vardır.Oruç tutan kimsenin ibadetinin geçerli olması için yasaklara uyması ve orucu bozan şeylerden büyük bir dikkatle kaçınması gerekir. Oruç, şuurla verilen ibadet kararını sahur ile iftar arası sabır ve cesaretle, aşk ve şevkle yürütmenin, ulvi duygularla zenginleştirilmiş niyete bağlı kalmanın ifadesidir,
Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar :
“ Sizden biriniz oruçlu bulunduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Şayet biri kendisine söver veya çatarsa ( Ben oruçluyum ) desin.” (4)
Bu hadis-i şerif, oruç tutmanın sabahtan akşama kadar aç ve susuz beklemekten ibaret olmadığını, herkesin anlayabileceği açıklıkta ne güzel ortaya koyuyor.Allah için oruç tutmanın formülü, bu hadis-i şerifin özünde gizli. Bu formülü uygulayan mü'minler, Ramazan ayının tadını duyarlar ve orucun zevkine ererler.
Dip rotları :
(1) Riyazüs-salihin, çilt; 2, sayfa; 405, hadis no.; 1220.
(2) Kur'an-ı Terim, Bakara suresi, ayet; 183.
(3) Riyazüs-salihin, cilt; 2, sayfa; 502, hadis no.; 1246.
(4) “ ““ “ 501 “1245