Böylelikle Allah rasûlünün ille elçisi benzersiz bir şekilde başarılı olmuş, bu işe ne kadar ehil olduğunu da kanıtlamıştı.
Günler ve yıllar birbirini kovalar, ulu Rasûl ve sahabesi Medine?ye hicret eder, Kureyş'in kini, düşmanlığı ise, kat kat artar, hatta Müslümanlann Mekke?den ayrılışını bâtıl inançlarının zaferi sayarlar. Ve Bedir Savaşı olur. Müşriklere iyi bir ders verilir. Arkasından Uhud Müslümanlar bir iyi hazırlanırlar. Saf olmuş Müslümanlann arasında durur Rasûlullah, tek tek yüzlerini inceler, sancağı teslim edeceği şahsı araştırır. Ve Mus'ab'ul-Hayr'a seslenir. Mus'ab öne çıkar, sancağı yüklenir. Savaş kızışılır, çarpışma şiddetlenir, Allah Rasûlü'nün emrine muhalefet eder okçular. Müşriklerin bozguna uğramış halini görerek bulundukları dağın en yüksek yerini terk ederler. Böylece inananların lehine gelişen savaş, bir anda aleyhlerine döner. Ansızın dağın boş bırakılan geçidinden gelen müşrikler, Müslümanlar arkadan kuşatır. Rasûlullah?ın bulunduğu yeri zorlamaya başlar ve sonunda O'na ulaşırlar.
Bunu fark eden Mus'ab, sancağı alabildiğince yukarı kaldırır, yüksek sesle tekbir getirir. Bütün müşrikler ona yönelirler. Böylelikle onları kendi tarafına çekip, Allah Rasûlü'nden uzaklaştırmış olur. Mus'ab bir ordu gibi onlarla savaşır.
Bir eli mukaddes sancağı tutuyor.
Bir el düşmana karşı kılıç sallıyor.
Fakat düşmanlar üzerine çullanır. O'nu geçip Allah'ın elçisine ulaşmak için var güçleriyle ona yüklenirler.
Bırakalım Mus'ab'ın şu son anı bize kendisini anlatsın.
İbn Sa'd şöyle der: İbrahim b. Muhammed b. Şurahbil el-Abder?î babasından naklen bize şunu haber verir: 'Uhud günü, sancağı taşıdı. Müslümanlar dağıldıklarında, o dimdik durdu. Atın üzerinde olan İbn Kamie ona saldırdı. Sağ eline vurdu ve onu kesti. Mus'ab o sırada 'Muhammed ancak Resuldür. Ondan önce de Rasûller gelmiştir.' diyordu. Sancağı sol eline alır ve yükseltir. Düşman onu da keser. Bunun üzerine Mus'ab sancağı iki pazusuyla göğsüne sıkıştırır. Aynı zamanda da: 'Muhammed sancak Resûldür. O'ndan önce de rasûller gelmiştir' der. Düşmanın üçüncü hamlesinde mızrak göğsüne saplanır ve Mus'ab yere düşer, sancak yere düşer.
Mus'ab düşer, sancak düşer.
Şehadet şerbetini içer, şehitlerin yıldızlarına bir tane daha eklenir. İman ve Allah Rasûlü uğruna kendini feda ederek kahramanca mücadelesinin neticesinde şehid oldu. Zannetti ki, kendisi veya sancak düşerse, müşrikler korumasız, yalnız kalan peygamberi öldürmeye yol bulurlar. Evet, o böyle düşünerek, Allah Rasûlü'ne olan sevgisinin ve O'na bir zarar gelmesinin endişesiyle kendisini ortaya attı. Her bir kılıç darbesiyle 'Muhammed ancak Resuldür, O'ndan önce de Rasûller gelmiştir.' ayetini okuyordu.
***
Savaş bittikten sonra bu yüce şehidin cesedi bulundu. Yüzü kanıyla sulanmış toprağın içinde gizlenmişti.
-Sanki Rasûlullah'a bir kötülük ulaşmasını görmekten korkuyordu. Yüzünü gizliyor ta ki koktuğuna şahit olmasın.
- Sanki Rasûlullah'ın kurtulduğunu tam olarak görmeden ve üzerine gereken koruma ve savunmayı yerine getirmeden şehit düştüğü için utanıyordu.
Allah sana yeter ya Mus'ab, ay hatırası hayatın kokusu olan...
***
Allah Rasûlü ve ashabı savaş alanını incelemek ve şehitleri tesbit etmek için geldiler. Mus'ab'ın cesedinin yanında gözleri dolu dolu oldu.
Habbab b. Eret şöyle der: 'Allah ve Rasûlü ile birlikte Allah yolunda hicret ettik. Sadece Allah'ın rızasını umduk. Allah ecrimizi elbet verecektir. Bizden bir kısmı öte dünyaya göçtü.
Ecrinden dünyada hiç birşey yemedi. - Mus'ab b. Umeyr onlardandır. -Uhud günü şehid edildi. Onu kefenleyecek çizgili bir bez parçasından başka bir şey yoktu. Başını örttüğümüzde ayakları açıkta kalıyordu. Ayaklarını örttüğümüzde başı açılıyordu. Allah Rasûlü bize şöyle buyurdu:
'Başından itibaren örtün, ayaklarından açık kalan yeri de ızhır otuyla örtersiniz.'
Nasıl üzülmesin Rasûlullah? Hz. Hamza'nın ölümüyle karşılaşmış, yetmiyormuş gibi bir de müşrikler onun burnunu, kulağını kesmişler, kalbini yerinden sökmüşlerdi. Rasûlullah?ın gözü yaşla dolar, kalbi parçalanır.
Nasıl üzülmesin Rasûllullah? Savaş meydanında dostlarının, arkadaşlarının cesetleri. Her biri müşriklerce tahrip edilmiş.
Nasıl üzülmesin Rasûllullah? İlle elçisinin cesedinin başına durmuş, onu ötelere uğurluyor.
Evet... Rasûlullah (s.a.v) Mus'ab'ın başında durmuş: 'Müminlerden öyle erkekler vardır ki: 'Allah'a verdikleri sözde durdular' ayetini (Ahzap; 33/23) okudular. Sonra kefenlendiği gömleğine baktılar: 'İşte sen. Gömleğinin içinde saçları dağınık...' buyurdular. Savaş alanına uzun uzun bakıp Rasûllullah şöyle seslendi: 'Allah'ın Rasûlü size şahitlik ediyor ki; sizler kıyamet günü Allah'ın katında şehitlersiniz.' ,
Sonra etrafındaki sağ kalan ashabına dönüp: 'Ey insanlar! Onları ziyaret edin, onların yanına gidin, selam verin. Nefsim, kudret elinde olana yemin ederim ki, onlara bir müslüman kıyamet gününe kadar selâm vermez ki, o selâmı iade edilmesin.'
Selâm üzerine olsun ey Mus'ab, Selâm üzerinize olsun ey şehitler topluluğu,
Selam üzerine olsun. Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerine olsun.