Zi’t-Tavl
Allah (cc), Zi’t-Tavl’dir Yani, geniş ihsanlar ve sonsuz zenginlikler sâhibidir İkrâmı ve ihsânı bütün zamanlarda, bütün mahlukâtına şâmildir Cenab-ı Allah’ın lütfu bol, feyzi geniş, bereketi hadsiz, ikramı hesapsız ve nîmetleri sayısızdır Zi’t-Tavl ism-i şerîfi Kur’ân’da zikrolunur Cenab-ı Hak şöyle buyurur:
“O günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, cezâsı şiddetli olan ve Zi’t-Tavl olandır (lütfu bol olan) Ondan başka İlâh yoktur Dönüş Onadır”1
Bedîüzzaman’a göre, başta insan olmak üzere, bütün hayvanlar için gayp perdesinden muntazaman gelen rızıklar, Allah’ın merhametinin cemâlini gösterir Bütün yavruların, başları üstünde annelerinin sînelerine asılmış bulunan tatlı, sâfî ve kevser ırmağı gibi akan süt ile mu’cizâne biçimde doyurulmalarını gören, Allah’ın merhametinin sevimli cemâlini görür
Yeryüzü sofrasında misafirlerine hazırlanan hadsiz gıdaların ve yiyeceklerin ayrı ayrı güzel kokularına, muhtelif süslü renklerine, çeşit çeşit hoş tatlarına ve her zîhayatın zevk ve lezzetine yardım eden cihazlarına ve duygularına dikkat eden, Kerîm-i Mutlak ve Rahmân-ı Rahîm olan Cenab-ı Hakkın ikram ve kerîmiyetinin gayet şirin cemâlini ve gayet tatlı güzelliğini müşâhede eder2
Hamd ve senânın, medih ve minnetin Cenab-ı Hakka lâyık ve Ona mahsus olduğunu beyan eden Bedîüzzaman, nîmetlerin, bereketlerin ve lezzetlerin Allah’ın dâimî hazinesinden çıktığını kaydeder
Bediüzzaman’a göre insan, nîmetlerin tükenmesinden hüzün çekmemeli, ıztıraba düşmemeli, lezzetin yok olacağını düşünüp elem duymamalı, feryat etmemeli, ağlayıp sızlamamalıdır Zîrâ, rahmet hazinesi tükenmemekte; nîmet, lezzet ve bereket sonsuz bir rahmetin meyvesi olarak ikram edilmektedir Ağacı bâkî olduğundan, meyve gitse de, yerine gelen vardır
Bedîüzzaman’a göre insan, nîmetin lezzeti içinde, o lezzetten yüz derece daha ziyâde lezzetli Cenab-ı Hakkın rahmetinin iltifâtını düşünse; o nimetten aldığı lezzet yüz derece daha artabilir
Bir padişahın hediyesi olan bir elma lezzeti içinde nasıl ki, bin elma lezzetinden fazla bir şâhâne iltifat lezzeti var ve herkesçe hissedilmekte ise; Allah’ın nîmetleri üstünde söylenen hamd ve şükür ile, yani nîmetten nîmeti vereni hissetmek ve tanımakla, yani Allah’ın rahmetinin iltifâtını, şefkatinin teveccühünü ve nîmetlendirmesinin güzelliğini ve devâmını düşünmek sûretiyle de; nîmetten binler derece daha leziz, daha geniş ve daha yüksek mânevî bir lezzet kapısı insana açılmaktadır3
(Risale-i Nur’da Esma-i Hüsna)