SeyyaH Admin
Mesaj Sayısı : 1117 Points : 2499 Kayıt tarihi : 20/08/09 Nerden : İstanbuL
| Konu: Hiç Düşünmez misiniz? Ptsi 14 Eyl. 2009 - 13:58 | |
| “Tefekkür gibi bir ibadet yoktur” (Taberanî, Mu’cem, II, 158; Ebu Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, II, 36) De ki: Kör ile gören eşit olur mu; / hiç düşünmez misiniz? / (En’am, 50) Tefekkür; muammaları çözmek; karanlıkları aydınlatmak… Tefekkür bir savaş; nesiller adına, millet adına ve medeniyet adına… Kutsala adanmış her tefekkür bir kutsal; kutsal dışı her düşünce piramitler boyu sfenksler arasında şuursuz debeleniş… Tefekkür entelektüel sancı, tefekkür sonsuz çile…
Tefekküre ”düşünmek, zihin yormak, fikir üretmek” diyor lügatler çelebi! ”Derin derin düşünmek” diyelim biz; ve düşünelim… Kalplerimizin anaforlarında serin yürüyüşlere çıkmak için düşünelim. Bir sedefkâr azmiyle, avuçlarımızdaki karanfilleri sıkarak; toprağa, bahçeye, tohuma ve çiçeğe dair düşünelim. İkindi sevdalarında bir devr-i daim huzuruyla derinleştirelim efkarımızı ve yüreklerimizin terekelerini zihinlerimizde tevarüs eyleyelim. Çark-ı feleklerin en üst noktasından şehrayinler görebilmek adına yükseltelim idrakimizi ve tefekkür edelim. Çelebi, gel tefekkür edelim kar üzerine gül desenli rüyalar görebilmek için ve sırlar sırrına bir nebze erebilmek için. Azade teşrinlerde harb-i umumi anılarını düşünen bir ihtiyat zabiti nasıl düşünürse öyle… Ve kesik ritimli öksürüklerin mecalsizliğinde ince hastalıkların hummasını tecrübe edercesine… Taze sevdalar gibi püfür püfür hayaller, eski aşklar gibi sevinç sevinç rüyalar görürcesine…
Çelebi, rengi nedir tefekkürün ve sözcüklere nasıl bürünür kelam; düşün bir! Servilerde üveyikler ve sebillerde güvercinlerin ”Hu… Hu”larına ahenk veren söz nedir; düşün bir! Neden en ziyade beyaz yakışır sevgilerde hasretin hep siyah düşer bahtına? Doku(n)duğumuz desenlerde neden hep bir Var vardır da, Var’dan öte hiçbir şey yoktur?!
Çelebi, bütün dudaklarda alevlenerek dolaşan soruların esir iskeletlerindeki kafataslarında eriyip gitmeden, düşün bir! Aynalara kurşun sıkan parmakların göz-gez-arpacık istivasında tek ayak üstüne durdurulan mahkumlarca düşün. Küçük sonlu ile Büyük Sonsuz’un hiç sona ermeyecek münasebetini; ve iki kere ikiyi böğründen vuranların son trene tıktıkları yığınlarca çalıntı kaderi düşün. Düşün çelebi, eski yüzyıllardan bir kiraz bahçesinde akbabaların kanatlarından dökülen hışımların erittiği zamanı ve zaman ötesi boyutun haşmetini düşün… Son aydınlığıyla parlayan mumun ve son takatıyla kanat vuran kaknusun varlık mücadelesini düşün. Bir geminin vuslata ve hicrana bakan punt ellerinde yiten gençliği de, bir rıhtımın anılarda kaybolan karımışlığını da. Düşün çelebi, son haber: Allahualem!
İnsanlığın acısını dindirmeyecekse her istifhamın batıl yüzüne vuran kan ve gül rengini kim ister? Bir bade eğer zihinleri sarhoş etmiyorsa esrimek ne işe yarar? Bir cümle eğer bir hikmet olmuyorsa işitmek kimin umurunda? Ve tefekkür, yalnızca can sıkıntısından kurtulmanın aracıysa Eflatun da olsa, Nietzsche de, kime ne bundan? Rahmanî değilse tefekkürün adı Gazzalî de olsa, Râzî de; bir vehimden öte ne ki hayat?
Çelebi, ”Tefekkür eden topluluklar için…” diye başlayan kelamlar adına ”umulur ki tefekkür eder‘’sin bütün kişi zamirlerini; ben, sen, o; biz, siz, onlar… Tefekküre seza ne varsa bürün(dür/ül)düğümüz. Sözcükler, kavramlar, terimler ve ıstılahlar… Birer birer tefekkür için küçük ve büyük âlem; yani ki insan ve evren… Yeri ve göğü düşün çelebi; ve ikisi arasındakileri…
Tefekkür ki düşüncenin asaleti, çağın şuurudur; çelebi, içinden bir dilek tut; yıldızlar kayıyor!Prof. Dr. İskender Pala | |
|